Çocukken kendisi hakkında yayınlanan belgeselleri meraklı gözlerle izlediğim ‘Likya Yolu’ bu seneki uzun tatil planımın başlangıç noktası oldu diyebilirim. Daha önce Akdeniz’deki tatil beldelerinde yazın keyfini çıkartmış olsamda bu seneki Likya tatilim benim için öncekilerden çok daha keyifliydi.
Arkeolojiye fazlaca meraklı birisi için, antik kentlerin arasında mavi suların keyfini yaşamak inanılmaz bir şey. Fethiye’den Antalya‘ya kadar uzanan Likya Yolu; saklı kalmış bahçelerin arasında yürüyüş boyunca ağaçlardan nar, limon, badem, asmalardan üzüm, çalılardan ise böğürtlen toplayarak doğanın lezzetlerini tadacağınız, ortalama 500 kilometrelik meşhur bir yol. Dünyanın en iyi 10 yürüyüş parkuru arasında gösterilen bu antik kıyılarda tarihi ve huzuru keşfetmenin tadı ise bir başka…
Siz değerli okurlarımıza tavsiyem eğer kendi aracınız varsa, pahalı ve lüks otellerde rutin keyif nöbetleri geçirmek yerine doğanın gizemini keşfe çıkın derim. Birde kendinize bir çadır almayı unutmayın. Gideceğiniz yerlerde kalacak yer bulamama ihtimaline karşı aracınızın bagajında duran çadır, gerçekten kurtarıcı görevi görüyor. Bir de müze kart tabi ki! Olmazsa olmazlarım arasında olan ve her sene düzenli olarak yenilediğim müze kartım gerek Likya Yolu’ndaki muhakkak görülmesi gereken antik kentlerde, gerekse yol üzerindeki diğer ören yerlerinde benim olduğu gibi sizin de işinize yarayacaktır.
Tatilimin ikinci gününü Olympos kıyılarını keşfe çıkarak değerlendirdim. Yolculuğuma Antalya Olympos’dan başlayarak; Kaş, Demre, Kekova, Fethiye, Göcek, Marmaris, Datça, Bodrum, Çeşme son olarak Bozcaada olmak üzere devam ederken, şimdiki yerleşkemiz Bodrum.
Gezdiğim yerlerin tamamından bahsetmeye kalkarsam eğer sanırım bu bir gezi yazısı olmaktan çıkabilir. Bu yüzden size Likya yolculuğumdaki en beğendiğim lezzetlerden, Phaselis Antik Kenti’nden, aklımda yer edinen özellikle batık olan diğer antik kentlerden ve yeni koylar ararken sürekli kaybolduğumuz köy yollarından, bu sayede tepelerden izlediğimiz harika manzaralardan küçük notlar vereceğim.
Öncelikle Likya Yolu’nun kısa tarihçesine bakacak olursak eğer, Türkiye’nin en güzel yol rotasını zamanında İngiliz/Türk amatör tarihçi Kate Clow keşfetmiş. Özellikle batık liman şehirlerinin bakir güzelliklerini hala koruduğu Likya bölgesinde görmeniz gereken 11 önemli antik kent var. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Likyalıların bu efsanevi antik şehirleri, gerçekten de görülmeye değer.
Sezon olmasına rağmen cüzi diyebileceğimiz bir ücret ödediğimiz Olympos’taki meşhur bungalov evlerinden birinde üç gece kaldık. İlk olarak Adrasan koyunda yüzdük. Denizinin kumlu, sakin ve temiz olması Adrasan’ı Akdeniz’in en güzel koylarından biri yapıyor.
İkinci günümüzde Phaselis Antik Kenti’ne gittik. MÖ. 7. yy’da kurulan Phaselis’i bugüne kadar gittiğim bütün tarihi yapıtlardan ayıran en güzel yanı şüphesiz eski bir liman kenti olması… Kemer‘e 15 dakika Antalya‘ya ise 45 dakika uzaklıktaki antik kent benim en favori tatil rotam oldu diyebilirim. Ören yerine girdikten çok kısa bir süre sonra Akdeniz’in gizli bahçelerinde saklı üç farklı koyun pırıl pırıl sularını
görüyorsunuz. Bir yandan kentin gizemli tarihine tanıklık ederken diğer yandan balıklarla yüzmenin keyfine varabiliyorsunuz. Bu keyif bence anlatılmaz yaşanır. Yaşayın derim…
Phaselis’e giderken yanınıza mutlaka yüzücü gözlüğü almanızı tavsiye ederim; çünkü rengarenk balıklarla yüzmenin keyfi bir başka güzel. Ama daha önemlisi sular altında kalmış bir şehrin kalıntılarını renkli balıkların arasında yüzerken keşfetmek. Bu muhteşem bir şey… İşte Phaselis Koyu’nun beni en çok etkileyen yanı bu. Tarih, huzur, sakinlik ve doğa…
Phaselis’te harika bir gün geçirdikten sonra gün batımını Olympos Antik Kenti’nde izledik. Aslında Olympos’un en güzel yanı bir yandan antik kentleri keşfederken, diğer yandan bakirliğini yitirmemiş koylarda yüzmeniz sanırım. Şimdilik size işinize yarayacağını düşündüğüm küçük birkaç bilgi vermek istiyorum.
Küçük küçük notlar:
Olympos’a gittiğinizde özellikle yoğun dönemlerde ( eğer ki aracınızla gidiyorsanız) yanınıza mutlaka bir çadır, battaniye ve küçük yastık alın.
Sabah erkenden uyanın ve Phaselis Antik Kenti’nde gün doğumunu seyredin.
Portakal suyu, nar suyu içmeden ve odun ateşinde (odun ateşi!) pişen gözlemelerden yemeden dönmeyin.
Olympos’ta Phaselis Antik Kenti, Adrasan Plajı ve Oylmpos’ta, Demre Kekova batık şehrinde, Dalyan İz Tuzu Plajında, Datça Knidos Antik Kenti’nde mutlaka yüzün.
Bizim kaybolduğumuz ve bu sayede muhteşem koylar gördüğümüz köy yollarında kaybolun J inanın buna değer.
Eski dağ yollarını yol güzergahı olarak belirleyebilirsiniz. Yollar biraz yorucu ve virajlıdır ama ormanın mis gibi güzel kokusunu içinize çektiğinizde ve yaprakların arasından ‘ben buradayım’ dercesine kendisini gösteren mavi suları gördüğünüzde yolların hengamesini unutabilirsiniz, buna değer.
Helenistik dönemlerden günümüze kadar uzanmış bu liman kentleri o dönemlere ilgisi olan meraklılarında ilk adresi olmalı. Terk edilmişliğine rağmen insana huzur veren sessizliği, Ölü Deniz’e benzeyen sakin koyları, kentin sütunları, sur duvarları ve batık limanlarıyla Phaselis’i geçte olsa görmek gerçekten heyecan verici. Bu kentin başka bir özelliği de girdiğiniz orman yolunda ilerlerken daha kente gelmeden ağaçların arasında saklı kalan ve keşfedilmeyi bekleyen yerlerin olması.
Biz Phaselis’te gün batımını beklemedik fakat dillerde dolaştığı gibi belki de yeni gidecek olanlar orada dünyanın en güzel gün batımlarından birine tanıklık ederler kim bilir!
Likya yolunda daha keşfedilecek çok fazla büyülü güzellik var. Benden şimdilik bu kadar. Bir daha ki gezi yazımızda daha farklı yerleri keşfetmek üzere. O zaman ne diyoruz gezelim görelim