3 Haziran 2020. Otuz beş yıl. Otuz beş Haziran; sana sıcacık bir mektup yazmak istiyorum.
İlk kitabım olan ‘Dört Harf İki Hece’ için düşündüğüm ve hayatımın en derin yerlerinde güzel izler bırakan kitap başlığı olan ‘Haziran’a Mektup’u yeni yaşım için sakladığım sandıklardan tekrar çıkartıyorum.
Uzun bir yoldan geliyorum. Kumral saçlarımda artık yolun yarısına geldiğimi hatırlatan beyaz su yolları var… Ve otuz dört yıl boyunca; en mutlu, en üzüntülü, en şaşkın, en kızgın, en uslanmaz zamanlarımda beni hiç yalnız bırakmayan; her yeni yaşanmışlıkta giderek derinleşen çizgilerim… Belki de birçok insanın varlığından şikayetçi olduğu, benimse her dokunduğumda yüzüme yayılan tebessüme sebep olan yaralarım, düşüşlerim, derinlerde gizlenen izlerim…
En sevdiğim cümlelerim hep sende gizli: “Sen hep güzel gel; güzel git benden… Gelişlerindeki mutluluklar kadar bıraktıklarında mutluluk versin bana. Biliyorum ki senden önce gelen mayısın tebessümü gidişinle birlikte gelen temmuz ayında olmayacak yüzümde. Mayıs senin gelişinin mutluluğu, temmuz ise gidişinin hüzünlü habercisi olarak kalacak ve ben o yaz çocuğu gülüşlerimde sadece seni seveceğim.”
http://hilalbayar.com/gelecekteki-hazirana-mektup/
Kaç en güzel Haziran! Cebimdeki misketlerim, babaannemin lale bahçeleri, dedemin evi, naylon bebeğim, renkli elbiselerim, annemin ipek saçları, en sevdiğim kitabım, oyun arkadaşlarım ve danışma binasının önündeki çam kozalaklarım…
Sana dair ne çok şey Haziran…