Son günlerde aklım fikrim hep eski anılar, eski hatıralar ve yeni yolculuklarda…
Siyah beyaz fotoğraflara bakıyorum.
Kadrajlardaki gülüşler, duygular, duruşlar ne kadar da güzeller; ben o kocaman yürekli güzel adamın kocaman hikayesini seviyorum, kelimelerin anlatmaya yetmediği güzel adamın hikayesini yaşıyorum.
70’lerin fotoğraf karesi hepsi ve o güzel insanın hikayesi!
İçten samimi gülüşler var o karelerde, bir de şimdikinden çok daha fazla samimi hayatlar.
Birçoğu gözlerinde geleceğin en güzel umutlarını taşıyorlar başlarında çınar gibi bir öğreticiyle beraber…
Hitabet gücü, sevgisi, saygısı; adam gibi adam benim babam!
O küçük fotoğraf karesindeki gibi herkesin arkasında duran bir baba, dost, arkadaş…
Ve düşün diyorum bundan daha büyük bir gurur olabilir mi hayatta, daha kaç teşekkür bir borçtur bu güzel insana?
Şimdiki zamana bakıyorum bir de elimdeki eskiler diye tabir ettiğim grinin tonlarına; 70’lerden kalma fotoğraf karelerine…
Bizde şuan içinde bulunduğumuz zamanın eskisi değil miyiz aslında?
Hepsi eski ama hepsi kendi içimizde hep yepyeni. Koskoca 19 yıl!
O fotoğraflarda mutlulukları, umutları, güzellikleri ve kırgınlıkları seyre dalarken içinde bulunduğumuz yılın ne kadar eski olduğunu biliyorum! o karelerdeki gülümser gibi vedaları, insanların yüzlerindeki keşkeleri, pişmanlıkları, yaşanmamışlıkları yaşıyorum, düşünüyorum, hissediyorum yine yine yeniden…
Hiç gerçekleşememiş hayaller, keyifle gerçekleştirilmiş yaşanmışlıklar, ertelene ertelene zamanda akıp gitmiş sessiz hayatlar var. Hepsinde yaşanmayanlar ve yaşatılmayanlar var şimdiki zamandan tek farkla! Özlenen, aranan, yeri doldurulamayan insanla…
Hayat “geçerken şimdi her şey keyfi oluyor ve sadece yapabildiklerin senin hayatın oluyor gerisi teferruat!”
Kendimi ve o güzel insanı hep gülerken hatırlıyorum, ben gülüyorum ve düşünüyor insanlar!
Aklımdan geçen kelimeleri dile dökmeye yetmezken cümleler, son bir kaç satır geliyor dile üstadın da dediği gibi; “seni anlatmaya kitaplar yetmez be baba!”